Aydın Sever - 24 Haziran 2017
90'ların gençliğinin sinema denilince akla gelen
ilk filmlerinden olan Pulp Fiction (Ucuz Roman) ilk filmi Reservoir Dogs
(Rezervuar Köpekleri) ile sinemaya adım atan Quentin Tarantino'nun tarzını
bütün dünyaya tanıtan ve bu tarza karşı sinema izleyicisinin bağımlılığını
geliştiren daha sonrasında ise Tarantinesk (ki buraya tıklayarak örnek filmlere ulaşabilirsiniz) denilen tarzın oluşmasına ve diğer
genç yönetmenlerin de bundan etkilenmesine neden olan filmdir. 1994 tarihli
film, birçok türü bünyesinde barındırır ve Tarantino’nun kendine has
diyaloglarıyla kendi özgünlüğünü kendisi yaratan bir filmdir.
Ünlü yönetmenden biraz daha bahsedelim.
Tarantino'nun sinemadaki tarzı aslında birçok tarzın birleşmesidir diyebiliriz
rahatlıkla. Kendisinden sonra bu tarz çekilen filmlere Tarantinesk filmler
denilmiştir. Aslında Tarantino'nun yaptığı sinema tarihinde şimdiye kadar
yapılanı kendi tarzında yorumlamaktan başka bir şey değildir. Kanımca
Tarantino'yu bir filmi çekmeye iten en önemli neden gerçekten "ben bu
filmi yönetmeliyim" dürtüsüdür. Yönetmen gerçekten sevdiği ve istediği
filmleri çekmektedir. Bu durum filmlerini izlerken çok net hissedilmektedir.
Şiddet ile çok uyumlu bir yönetmen olan Tarantino tabii ki türün üstadı Sam
Peckinpah'tan oldukça etkilenmiştir. Katıksız bir Sergio Leone hayranı olan
yönetmen sinema tarihinde en sevdiği film olarak The Good, The Bad and The Ugly'den (İyi, Kötü ve Çirkin) bahsetmektedir. Tarantino aynı zamanda bir Hong
Kong sineması hayranıdır. B filmlerden de hiçbir zaman vazgeçmemiştir.
Yönetmenin B film tutkusu bu filmlerle kariyer yapan oyuncuların sıkletlerini
yükseltmelerine neden olmuştur. Bu oyunculara örnek olarak filmlerinde rol alan
Michael Madsen ve David Carradine verilebilir. Yönetmenin sinema konusuna
hakimiyeti komplekssiz gerçek bir sinema hayranı olmasından gelir. Sinemanın
bütün türlerini takip eden gerçek bir "sinefil"dir Tarantino.
Pulp Fiction ise şiddet, absürtlük, Amerikan ağzı
diyaloglar, kurgudaki büyük ustalık, oyuncu yönetimindeki kusursuzluk, oyuncu
tercihlerindeki isabet, planlar, kamera açıları hatta oyuncuların kıyafetlerine
kadar tam bir Tarantino (Mia Wallace'ın -Uma Thurman- kıyafetini bir aklınıza
getirin. Paçaları hafif bol siyah bir pantolon, üzerine pantolonun dışına
çıkarılmış dar bir uzun kollu beyaz gömlek ve siyah kısa kaküllü saç şeklinin
Thurman'ın şimdiye kadar beyaz perdedeki en iyi görünümü olduğunu unutmayalım.
Filmdeki dans sahnelerine müthiş uyum sağlayan bu kıyafet ve fiziksel görünüm o
sahnelerin ve sahnelere ait karelerin aklımızdan çıkmamasını sağlamıyor mu
sizce) filmidir.
Tarantino çok önemli işler yapmıştır bu filmde.
Zaman kavramını yok sayarak kurgu ile istediği gibi oynamış ve flashbacklerle
desteklediği filmini flashback'in gerçekleştiği sahnede kameranın son kaldığı
ortam ve açıdan vermemiş farklı ortam ve açıdan vermiştir. Bu durum filme
apayrı bir lezzet katmaktadır. Yönetmen, başrol oyuncusunu (John Travolta)
filmin ortasında öldürmüş fakat zaman kavramını yok saydığından film boyunca
görünmesini sağlamıştır.
Özenli sahneleri, iyi senaryosu ve kusursuz
yönetmenliğiyle ders niteliğinde okutulacak bir film olan Pulp Fiction, 90'lar
gençliğinin kutsal kitabı olabilecek derecede defalarca izlenebilecek kült bir
filmdir.
Şimdi filme ait klasikleşmiş bir sahneye gidelim.
Sinema tarihinde eşi benzeri olmayan mafya üyeleri Jules Winnfield ile Vincent
Vega klişe mafya üyelerinin aksine rahat görünümlü, alabildiğine geyik
muhabbeti yapan, kendisinden hiç beklenmeyecek bir şekilde İncil’den yerini ve
sırasını söyleyerek pasaj okuyabilen ilginç kişiliklerdir.
Bu aykırı mafya üyeleri ortaklaşa yaptıkları bir
işte patronlarına kazık atan birinin bulunduğu adrese giderler. Erken saatlerde
yapılan ve hiç beklemedik bir ana denk düşen bu baskın Jules Winnfield’ın
şovuna dönüşür. Ortada biraz sonra ölecek olan iki kişi vardır. Fakat
Tarantino’nun yazdığı müthiş diyaloglar sayesinde bu cinayet sinema tarihine
geçecek bir komediye dönüşür. Diyalogların sonunda Jules’un okuduğu meşhur
İncil Sahnesi (ezekiel 25:17) yer alır. Jules Vinfield’ın İncil okurken
geçirdiği öfke krizi de o ana kadar pek de değerini bulamamış bir oyuncu olan
ve Pulp Fiction’ın kariyerinde milat olduğu Samuel Jackson’ın en önemli
performanslarından biridir. İzleyicinin şaşkınlık ile beraber gülme krizine
girdiği bu absürt sahne Tarantino tarzının en önemli örneklerinden biri olarak
sinema tarihinde yerini alır.
Doksanlar Gençliğinin Baş Tacı: Pulp Fiction
Reviewed by sineMakale
on
Haziran 24, 2017
Rating:
heey ne güzel blog bu. hoş ve faydalı bilgiler var. ben de sinema aşığıyım yaa blogumda tonlarca film var. tarantino da hiçbir filmini kaçırmadığım ama sevmediğim bir yönetmen :) sert geliyor bana. eh en sevdiğim pedro almodovar tabii. onu da yazın lütfeeen :) tarantino şiddeti şiirselleştiriyor. o yüzden onu zararlı buluyorum ama kaçırmam yani :) david lynch de örneğin, bütün filmlerini izlerim ama sevmem :)
YanıtlaSilMerhaba... sizin gibi tecrübeli bloggerların beğenisi almak çok hoş gerçekten. Şiddet keşke hayatımızda olmasa ama ne yazık ki var ve filmler de bir ölçüde hayatı anlatıyor. Tarantino da dediğiniz gibi bunu en iyi yapan isimlerden biri. En kısa zamanda bir Almodovar yazısı da eklemeye çalışacağız. Sözümüz olsun.
Sil